25 Ekim 2013 Cuma

Bir Devir Kapandı

2011 yılı Haziran ayında üniversiteden mezun oldum. İstanbul'dan o kadar nefret etmiştim ki en hızlı şekilde pılımı pırtımı toplayıp ailemin yanına Kocaeli'ne "temelli" dönüş yaptım. Mezun olduğum bölüm ile ilgili oralarda iş bulma ihtimalim çok düşük de olsa kararlıydım. Gerekirse öğretmen olmak için savaş verecektim ama öğrenciliğimde kabuslar yaşadığım bu ile geri dönmeyecektim. Kariyer.net'e CV'mi bırakmıştım ama henüz iş bile bakmıyordum, neyin rahatlığıysa.

Birgün rahmetli anneciğimle temizlik yaparken telefonum çaldı, ellerim ıslak ıslak açtığımda şu an çalıştığım şirketten iş görüşmesine çağırıyorlardı. Hem de ertesi gün için! Birincisi o akşam gitsem nerede kalacağım gitmesem sabah nasıl yetişeceğim? İkincisi ise henüz iş görüşmelerine gitmeyi planlamadığım için kot ve günlük bluzlardan başka kıyafetim yok ne giyeceğim? Bir yandan da ben ne zaman başvurdum buraya yaa diye düşünüyordum. Sonra pat diye; "yarın sabah değil de öğleden sonra bari olamaz mı ben başka bir ildeyim şu an" dediğimi hatırlıyorum. Karşımdaki ses ufak bir duraklamadan sonra "grup müdürümüz öğleden sonra Ankara'da olacak ama ben bir sorayım isterseniz" dedi. Vays, bendeki artistliğe bak hele. Koskoca grup müdürünü mü erteleyeceğim. Tamam deyiverdim. Koşarak anneme haber verdim ve kalacak yer de bulup İstanbul yollarına düştüm. Varmam zaten akşamı bulmuştu, Giyecek kıyafet seçip aldığımda alışveriş merkezinin kapanış anonsları yapılıyordu:)

Tabii ki bütün gece heyecandan uyuyamadım. Sabaha kadar dönüp durdum. Şirketin kapısına kadar en yakın arkadaşım benimle geldi sağolsun, olmasa heyecandan bayılırdım herhalde. Erken girmeyeyim, geç de kalmayayım diyerek on dakika kadar etrafta dolanmışımdır. İçeri girdiğimde ise yanlış binada olduğumu ve on beş dakika yürüme mesafesindeki diğer binaya gitmem gerektiğini öğrendim. Aslında bir bakıma hakkımda hayırlısı buymuş diye düşünüyorum. Koştur koştur diğer binaya gittim. Geç kalmıştım tabii ki ve benden sonra randevu verdikleri arkadaşı içeri almışlardı. Ben asistan bayanın odasında beklemeye alındım. Sağolsun o kadar alakasız konular ile ilgili sohbetler açtı ki heyecanım uçup gitti. Görüşmeye girdiğimde odada 1 bayan 4 erkek 5 kişi karşımda oturuyordu. Grup müdürümüz olduğunu o zamanlar bilmediğim birisi bana ortalamamı sordu. Bence gayet iyi olsa da, "aaa biz 4 ortalama bekliyorduk neden böyle düşük oldu?" dedi. Böyle bir soru beklemediğimden "Gençlik!" deyiverdim:) Yine sonradan müdürüm olacağını bilmediğim birisinin güldüğünü hatırlıyorum. Çeşitli sorular sorup azad ettiler beni. Bence olmayacak ama tecrübe oldu en azından dedim. Derken bir hafta sonra İK görüşmesine ve sınava çağırdılar. Sınavda da çakıldım kesin derken bir yandan da mail gelir ararlar diye telefonuma ve bilgisayara mümkün olduğunca yaklaşmamaya çalışıyordum. Sonra yaklaşık bir hafta sonra korkunun ecele faydası yok dedim ve maillerimi açtığımda karşımda işe başlamam için verdikleri teklif duruyordu. Mezun olduktan 2 ay sonra 5 Eylül'de baştan hiç istemediğim ama aslında yan cebime koy da dediğim işe başlamıştım.

Müdürümüz çok ilginç birisiydi. Çoook çalışkan, zeki ve üretkendi orası kesin. Ama çalışanları ile arasına oldukça mesafe koymuştu gördüğüm kadarıyla. Hatta bir arkadaşın günaydın deyip cevap alamadığını bile görmüştüm! Bu nedenle gözümde despot bir imaj da çizmişti. Beni ve aynı gün başlayan iş arkadaşımı çok sıkıyordu. Sürekli zorlu işler veriyor, gece gündüz çalıştırıyor ve çok sıkı takip ediyordu. İlk yıl oldukça stresli, uykusuz, gerilimli ve bunalımlı geçti. Şimdi baktığımda aslında öyle çok da zor işler vermediğini görüyorum ama o zaman hiçbir şey bilmediğimizden en ufak bir bilgiye ulaşmak için on kişiiye soru sorup yüz takla atıyorduk. Şimdi bir günde yapılacak işi o zaman bir hafta hatta daha fazla gece gündüz uğraşmama rağmen çıkaramıyordum.... Old, beautiful, çömez days:)

Son bir yıldır çok daha ılımlı, en azından bir sorunumuz olduğunda karşısına geçip konuşabileceğimiz birisi haline geldi. Çalışanlarını ne kendi üstlerine ne de diğer birimlere asla ezdirmedi hakkımızı savundu, bizden daha çok taşın altına elini koydu her zaman. Anladım ki ağaç yaşken eğilir felsefesi ile ya da yeni alınan arabaların motorları açılsın diye hız limitlerinin zorlanması misali motorumuzu açmak içinmiş o hareketler:) Sonradan baktığımda kendi eliyle yetiştirdiği biz çalışanlarının, dışarıdan aldığı çalışanlardan her zaman daha fazla çalışan ve sorumluluk alan kişiler olduğunu gördüm. Müdürümüz kadar olamasak da onun yolunda kopyacıkları olmuşuz farketmeden:) Eğilme dönemi gerçekten çok zorlu geçse de ortaya çıkan sonuç nedeniyle kendisine her zaman minnettar olacağım.

-miş'li geçmiş zamanda yazmamın sebeb-i âlâsı; müdürümüzün işten ayrılıyor olması. Bütün grupta bomba etkisi yaratan bir haberdi bizim için. Bugün son günüydü, öğle tatilinde gidip hatıra olsun diye ekipçe bir saat aldık. Sonra baktık ki öğleden sonraya toplantı atmış. Hayırdır dedik ama iyi de oldu. Hediyesini vermek için zaten biz talep edecektik. Odaya girip size hediyemiz var dediğimizde, ben de size almıştım deyiverdi.

İşten ayrılırken ekip arkadaşlarına hediye alan başka herhangi bir müdür ya da çalışan var mıdır bilemiyorum ama bu hareketiyle gider ayak gönüllerimizde bir kez daha taht kurdu. İnşallah gittiği yerde de çok başarılı ve mutlu olur. Müdür ile lider arasındaki farkı bu kadar net ve yaşayarak anlattığı için, eşsiz zekasından pırıltılara şahit olmamıza fırsat verdiği için, kattığı tecrübe ve iş disiplini için, en önemlisi de anneciğim bu dünyadan ayrılmadan kızının işe girdiğini görmesini sağladığı için çok teşekkürler. Ama her şeyde bir hayır vardır; sonuçta işten ayrılmasaydı böyle de güzel bir fincanım olamayacaktı haha:))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder