19 Kasım 2014 Çarşamba

Evimiz Güzel Evimiz

Evimizi tuttuk:) Evimiz, yuvamız, bizim:)) Evleneceğime hâlâ inanamıyorum, şurda üç ay kaldı yılların bekleyişi nihayete erecek:))

En son yazdığım yazıdan sonra aileleri ikna edip nikah tarihi aldık. Mart ayında düğünümüz var Allah nasip ederse. Birkaç hafta dolaştıktan sonra düğün salonunu, ardından da süslemeyi yapacak organizasyon şirketini beğendik. Her şey yavaş yavaş oluyor çok şükür. İlk önce nasıl yetişecek her şey diye panik yaptım ama şimdi sakin sakin günlerin geçmesini bekliyorum. Gelinlik seçmeye çalışıyorum, onu bırakıp mutfak takımı bakıyorum, onu bırakıp kahve takımı bakıyorum, onu bırakıp tatil bakıyorum:) Derken balayına nereye gideceğimizi de seçtik. Her şey gönlümüze göre oluyor çok şükür.

Bu haftasonu nişanlım geldi. Bu ara o kadar yoğun ki, bu gelişi çok kıymetliydi. Bir daha ne zaman görüşebiliriz bilemiyoruz çünkü. Haftaiçi dersleri var, bilgi işlemde çalışıyor. Pazar günleri formasyon dersleri var, o gün de tamamen dolu. Cumartesi gecenin köründe binip geliyor, akşam binip gidiyor. Pazar sabahı yorgun argın derse gitti, kıyamıyorum ama evi kendi başıma tutamazdım ki. Sabah erkenden çıktık ev bakmaya, haftaiçi internetten ilanlara bakıp kafamda belirli bir bölge seçmiştim. Oraya kadar otobüsle gittik ama mecburen evlerin konumlarını yürüyerek bulmaya çalışıyoruz. İnce ince yağmur yağıyor, şemsiye açsan açılmaz kapatsan gönül razı değil. Öğlene kadar bir tek ev gezemeden yürüdük durduk. Benim boş diye baktığım evler hep tutulmuş. Sonra ben bir dellendim ne geziyoruz bu havada boş boş bi emlakçı bulalım gezdirsin bizi diye. Bu çıkışım üzerine hemen önümüze çıkan ilk emlakçıya girdik, bu sırada neresi olduğunu haala bilmediğim muhtemelen de git deseler bir daha gidemeyeceğim bir yerdeyiz. Bizi dağ tepe tırmanarak bir eve götürdü, kutu gibi bir ev. Fena değil ama çok karanlıktı. Biz bir düşünelim deyip başka bir emlakçının yolunu tuttuk. O da önce bir rezidansa götürdü, evin salonu üçgendi! Neyin kafasını yaşıyorsunuz siz yaa demeye kalmadan başka bir eve geçtik. O gün o saate kadar baktığımız en eli yüzü düzgün evdi. Yeni, odaları kare/dikdörtgen, ferah, ışık alıyor. Ve lakin İstanbul'un neresindeyiz? Biz burdan kendimiz dönmeye çalışalım en iyisi dedim, çünkü emlakçı arabayla götürüyor hiçbir şey anlaşılmıyor. İyiki de demişim. Şu an oturduğum yere gelmemiz 1 saati buldu. Yoook ben orada oturamayacağım dedim, ev ne kadar güzel olursa olsun dağbaşında ne işim var?

Bu sırada hava karardı tabi. Benim o güne dair bütün ümitlerim tükendi. Sonra bizim mahalledeki emlakçıya gittik, bir ev gezdirdi bize. Ev fena değildi kirası da uygundu. Ama ikimizde de elle tutulamayan bir nedenden dolayı eve karşı bir önyargı oldu. Bir şekilde eve gıcık olduk. O da kalsın dedik. Son olarak da iki haftadır boş olan, her servisten inişimde yangözle kestiğim yol üzerindeki daireyi gezelim dedim. Nasılsa yorulduk bi tur daha atsak ne olur? Aradık emlakçıyı, geldi evi gezdik. Çok hoşumuza gitti. İçimize çok sindi. Hemen ev sahibiyle konuştuk o da sağolsun bu yarım ayın kirasını almayacak. Evi tutmuş olduk. Düşündüğümüzden daha yüksek bir kira vereceğiz ve daha erken bir tarihte tuttuk ama en azından şimdi neye göre eşya bakacağımız belli oldu. Kontrarı imzalamaya giderken heyecandan titriyorduk:) İkimiz de öğrencilik hayatımız boyunca birçok kez ev tuttuk ama bu bambaşka bir heyecandı gerçekten. İmzaları attıktan sonra da emlakçıdan gülerek çıktık, yolda ben bir ara zıpladım sanırım:) Hemen meyve suyu ve kek alarak evimize geldik, yere bir sofra bezi serip günün yorgunluğunu da atarak bu başarımızı kutladık:) Bu da böylece tarihe geçsin...