8 Ocak 2019 Salı

Köprünün Altından Akmış Sular Seller

Yine zaman makinesine binmiş gibi geçmişteki kendim neler demişti sahi bir blog vardı dedim geldim. Gerçekten tam bir Alman disipliniyle sürdürüyorum yazılarımı. Aritmetik olarak azalarak bitecek herhalde...

Buraya yazmak için bilgisayar açmam gerekiyor deyip instagramda günlük tutmaya devam ediyordum. Onu da bir akrabam ajanlıkları sırasında keşfetmiş. Allah'tan arkadaşlık gönderecek kadar saf da farkettim hemen. Ama bütün hevesim de kaçtı. Ne güzel oğlumun bütün gelişmelerini, içimden geçenleri falan yazıyordum. Kaldı öyle. Şimdi arada bir okuduğum kitapları falan ekliyorum...

Son postumdan sonra oğlum çok şükür 16 Mayıs'ta dünyaya geldi. Şimdi 20. ayını dolduruyor. Kocaman oldu.Kendi çapında yaptığı çakallıklara gülmekle meşgulüz. Ben işe döndüm. Yarı zamanlı olarak haftada 2,5 gün çalışıyorum. 9 ay olmuş estek köstek kayınvalidem, kayınpederim, babam ve ben dönüşümlü olarak idare ediyoruz işte. Gittiği yere kadar. Ben bu kadarını bile hayal edemezken bu çok büyük bir lütuf. Çok şükür.

Bu sene büyük bir gazla kendimi kitaplara adamaya karar verdim. Yeni çıkan kitapları takip ediyorum, birkaç ay önceye kadar da okurum deyip alıyordum ama baktım evde okuduğumdan çok okumadığım kitaplar birikiyor ve daha çok kitap almak beni daha fazla okuyan biri yapmıyor, hepsi bitene kadar yeni kitap almak yok. Öncelik yarım bıraktığım kitapları bitirmekte. Telefonumda da kitap okuyabileceğim bir uygulama buldum. Süper oldu. Her durumda kitap okuyabiliyorum artık. Birgün kısmet olursa okuma listemi de eklerim buraya belki.

Yatırımlarım üzerine çabalarım devam ediyor. Duyan da portföy yönetiyorum sanır. O kadar uzun boylu değil tabi. Ama ben de kendi bütçeme göre elime geçen paradan tasarruf edip akıllıca harcamaya çalışıyorum. Birgün gelip buraya işte emeklerimin karşılığında neler yaptım neler yazarım belki. Kenarda TL olarak kalmasından iyidir. Gerçekten bir kalıp sabun olarak kenara koymak bile TL'den daha değerli bugünlerde...

Kısmetse bu sene arkadaşlarla altın gününe niyet ettik hadi bakalım. Senelerdir istiyordum, ben kenara para koyamadığımdan değil tabi. Yoksa benim her kenarda, köşede, tavan arasında falan birikimim çıkar muhakkak. Maksat muhabbet olsun. Noltaljik bir biriktirme şekli. Hoşuma gidiyor günüm var diyebilmek...

Kendime hızlıca yeni seneden bir hoş seda daha bırakmış oldum. İyi ki aklıma geldi bugün...

29 Mart 2017 Çarşamba

Çalışan Bir Hamilenin İsyanı

Öyle böyle geldik 33. haftanın da sonuna. Hatta sanırım ben yanlış hesaplıyorum şu an 34'ün içindeyim ve yarın 34+1 olacağıma göre aslında 34'ü bitiyoruz. Bu hafta hesabı çok kafa karıştırıcı olmuş. Neyse. Çok şükür bir sorun sıkıntı yaşamadan geldik bugünlere kadar. Bizim bıdık bol bol tekmeler taklalar falan atıyor. Kıpır kıpır ama artık kocaman olduğundan bazen rahatsız oluyorum, dışardan ayaklarını yakalayıp "oğlum bi dur gözümü seveyim" diyesim geliyor:)

Bu aralar gece uyku düzenim çok bozuldu. Gece uykuya ihtiyaç molası vermek için uyanıyorum, yani tuvaletim geldi diye kalkmıyorum da sıkışıklıktan kalp krizi geçirecekken nefes alamayıp uyanıyorum desem daha doğru bir tasvir olur. Sonra ne kadar yuvarlansam da kendi kendimle muhabbet sarıyor, konu konuyu açıyor falan sabahı sabah ediyoruz. E gece uykumu alamayınca da akşam erkenden uyuya kalıyorum. Böyle bir kısır döngüye girdik son zamanlarda. Neyse az kaldı Allah'ın izniyle. Son hamilelik sendromları bunlar.

Az kaldı demişken, biteceğine hem seviniyorum ama çoğunlukla da hüzünleniyorum. Kuzum şimdi ben nereye o oraya. Hep benimle güvende. Ama dışarı çıkınca nasıl koruyacağız bu kötü dünyada. Onu da geçtim, evde bırakıp nasıl işe geleceğim? Şimdi ne güzel o da hep benimle. Hiç düşünmüyorum uyudu mu yedi mi beni özledi mi diye:) Bu kadar da bencillik ancak bir annede olurdu herhalde...

Bu sırada geçen haftalarda gittik doktorumdan çalışabilir raporu aldık. O da sonuna kadar çalışsın dedi, ben de öyle isterim ama artık yoruluyorum farkındayım. Hadi bir hafta daha hadi bir gün daha diyorum ama hem yürüyüşüm yavaşladı, ufaktan değişmeye başladı. Hem de gündüz uzun süre oturmakta zorlanıyorum, yoruluyorum uykum geliyor. Bir yandan da evde ne yapacağım sıkılırım iki günde. Kaldı ki daha 6 hafta falan var doğuma tahmin edilen. Sıkıntıdan temizliğe falan sararım bir tarafımı sakatlarım kesin. Böyle iyi, en azından hareketlerim kısıtlı da istesem de aşırı efor sarfedip yoramıyorum kendimi.

Çalışma günlerimin bu kısmının sonlarına gelirken en en en rahatsız olduğum konudan bahsetmesem olmaz. (Başlığı da bu paragraf üzerine koymayı uygun buldum. Hakkını vereyim sağlam isyan etmişim.)Koca koca adamların işi yokmuşçasına hamile bayanlar hakkında konuşmaları. Hadi bana yüzüme karşı yorum yapıp soru soracak kadar yüzsüzsün (kimse kusura bakmasın ama benim için mahrem bir konu. Göbeğimi elimden geldiğince ortalara yaymamaya çalışıyorum saklıyorum. Buna rağmen doğum yöntemime kadar sorabiliyorsan bu yaştan sonra benim sana öğretebileceğim bir konu değil üzgünüm.) bir de başka hamile bayanları artık nasıl gözlemlediyse bazı arkadaşlar, gördün mü bilmem kimi. O da bayağı büyümüş diye yorum yapıyorlar. İşin komik tarafı, ben bayan olmama rağmen farketmemişim, sen erkek halinle ne arıyordun da kadıncağızı dikizledin. Karnının ne kadar büyüdüğü hakkında orada burada yorum yapıyorsun. Allah ıslah etsin hepimizi. Eskiler ne güzelmiş gözünü seveyim. Bir nine TRT'de anlatıyor ya, "biz dünyada iki şey bilirdik biri ayıptı biri de günahtı." Ne ayıp kaldı ne günah teyzem. Biz de sanki bu normalmiş gibi medeni bir şekilde başımızdan kovuşturmaya çalışıyoruz böyle patavatsızları. Böyle şeyler yaşayınca da eşimin evinde otur ısrarlarına hak veriyorum. O tabi ben yoruluyorum, bebek de stres yapıyordur diye kıyamıyor. Bu salak yorumlardan da haberdar olsa bir gün çalıştırmazdı beni bu halde.

Neyse yine motor su kaynattı:) Haftasonu kısmetse yeni doktorumuzla tanışacağız. O kadar adapte olmuşum ki kadın beni Allah'ın izniyle nasılsa doğurtur gibi bir algı var kafamda. Ne yürüyüş yapıyorum ne spor. O kadın sana ne yapsın a obur hamiş:) Kimbilir kaç kilo oldum bu arada, bir eve gideyim de tartılayım.

6 Mart 2017 Pazartesi

Cemre Düştü, Merhaba Bahar

      30. Haftamızı geride bırakırken bahar kendini iyiden iyiye göstermeye başladı. İlk cemre düştü, havalar ısındı. Dün kombiyi bile kapattık o derece:) Bu arada biz de büyüyoruz, oğlum karnımda taklalar atıyor gibime geliyor. O kadar büyük hareketler yapıyor ki, maşallah. Yerim o ayakları.

      Biz de bu sırada farklı bir doktor arayışındayız. Bu hafta muayeneye gitmemiz gerekiyor. Doktorumuz yıllık izinde olacakmış, şimdilik farklı bir doktordan randevu aldım ama hâlâ doğumuma girecek şanslı doktora karar veremedik. Araştırmalarımız tam gaz devam.

      Bu ay işyerinde de yoğun bir eğitim programıyla başladı. Bir yandan her an gidebilirim diye ortalığı velveleye veriyorum ki bir an önce arkadaşlar aktarım alsınlar bir zahmet. Ben bıktım peşlerinde koşmaktan. Bir yandan da eğitimlere gelmeye çalışıyorum. Bu program için en azından dersleri tamamlayıp izne çıkmak istiyorum. Döndüğümde sadece projemi teslim edip emeklerimin karşılığını alabilmeyi umuyorum. Bu eğitimler de İstanbul'un öbür ucunda neredeyse. Artık kendim gidip gelemiyorum, sağolsun eşim getiriyor arabayla. Gelmişken de yine İstanbul'un diğer ucunda oturan kardeşime misafir olalım dedik. Babamı da çağırmışlar, bizim haberimiz yoktu. Biz oturmaya diye gittik ama yatıya kaldık. Ertesi gün de akşam geç saatlere kadar ordaydık. Sonra babamı da alıp evimize döndük. Hayat gerçekten de biz planlar yaparken başımıza gelenlerden ibaret. Yolda giderken haftasonu ne yapsak ne yapsak diye konuşuyorduk. Bir çırpıda geçti bile.

      Bu serüvende çok uzun, gerçekten çok uzun zamandır istediğim bir muradıma erdim. A101'e BİM'e üniversitede öğrenci olduğumdan beri ara ara dikiş makinesi gelir. Ben de alıp kenarda durur, dikmeyi beceririm de biçmeyi bilmiyorum diye kendimi frenleyip almamıştım. Zaten almaya niyet etsem bile ben işten gelene kadar on kere bitmiş oluyor... Neyse, kardeşimin eşiyle hava almaya çıktık cumartesi günü. Bir baktık ki 2 tane makine kalmış. Eve gelince eşime söyledim makine var kalmış alsak mı diye. Sonra yine dedim parayı çöpe atmayalım, boşver kalsın. Sonra dedim bir daha ne zaman bulacağız, belki makineyi alınca otururum başına. Derken eşim gitti aldı sağolsun. Benim de bir dikiş makinem var artık. Üf kimbilir ne şaheserler çıkarırım ben şimdi onunla:)) Bir de selfie çıbığı aldım bulmuşken. 5 TL falandı sanırım. Hamile halimle artık evdeki aynalara sığmadığımdan kendimi çıbıkla bari çekeyim dedim napem.

      Keşke acayip dikebilsem de heveslendiğim şeyleri hemen yapabilsem. Tabi kumaş bulabilmek de önemli. Hem uygun fiyatlı hem güzel kumaş avındayım bundan sonra:)
     

22 Şubat 2017 Çarşamba

Hamileliğimde 29. Hafta

Geldik 29'a! Erken doğum olmazsa 11 hafta kaldı doğuma aman Allah'ım! Zaman çok hızlı geçiyor. Bebişimiz büyüyor. Artık karnımdan hareketleri çok açık belli oluyor. Giderek büyüyor kuzum. Hem hemen gelsin kucağımızda olsun istiyorum hem de kendimi hiç hazır hissetmiyorum. Daha erkendir belki ama kıyafetlerini yıkamaya başlamadım bile, çünkü daha alacak çok şey olduğunu düşünüyorum. Hepsini birlikte yıkarım diyorum da ne zaman alacağım acaba ne bekliyorum?

Bebeğe ayrı, kendime ayrı eksiklerim var. Ben ne giyeceğim doğumdan sonra, daha o da ortada yok. Bebişin arabası hâlâ yok, kucakta taşıyacağız sanırım. Bu arada isim de kesinleşemedi daha. En son eşime bir isim önermiştim, bayıldı çok sevdi. Başka isimler önerdiğimde de yok yok bizim bulduğumuz iyi diyordu. Sonra bir akşam annesiyle telefonda konuştu, söyledi bunu koyucaz heralde diye. İsim Türkçe bir isimmiş, daha islami bir isim koysaymışız. Çocuğu dine diyanete yöneltsinmiş... Yani kayınvalidemi severim ama yapmayacağım dediği çoğu şeyi yapıyor malesef. Tabii ki eşimin fikri değişti, hiç ortada olmayan bir isimle sesleniyor şimdi karnıma. Bense bir öneri bile yapamıyorum. Hiçbir isim bana göre "hah işte bu" değil. Öyle olunca da eşim bari mutlu olsun, en azından onun içine sinmiş olsun isim diyorum. Ama kapı süsü sipariş vermem lazım. Bir an önce karar vermemiz lazım isim işine.

Doktorumun son muayenedeki tutumu beni çok etkiledi diye düşünüyorum. Ondan önce her akşam yürümeye çalışıyordum, doğal doğumla ilgili vidyolar izlemeye çalışıyordum vs. Şimdi hiç içimden gelmiyor :( Evdeki bütün puzzle'ları döküp yaptım. Sonuncudayım şu anda. Yani bana kattığı bir şey yok ama kafamı dağıtıyor kendimi iyi hissediyorum. Devirip yatmak ve TV izlemekten iyidir diye avutuyorum kendimi. Tabi kalkıp yürüsem iki kelime bir şey okusam tartışmasız daha faydalı olurdu...

Bu haftasonu herhalde memlekete gideriz. İnşallah hava güzel olur da dışarı çıkarız. Gidip orda eve tıkılıp gelmek bana zaman kaybı gibi geliyor. Hiçbir şey yapmasak da aileleri görmek bile başlı başına yeterli aslında. Ama bütün hafta o iki günü bekleyip o da hıphızlı geçince çok üzülüyorum. Haftaya hiç dinlenememiş olarak başlıyorum. İstiyorum ki hem aklımdaki işleri halledeyim, hem ailemizi görelim evlatlık görevimizi de ihmal etmeyelim. Hem dinleneyim haftaya dinlenmiş olarak başlayalım... Çok şey mi istiyorum:)

Bunun dışında işyerimde yine değişiklikler, birleşmeler, ayrışmalar... Daraldım artık. Şurda bir iki aya doğum iznine ayrılacağım, takmayayım umursamayayım diyorum ama ne de olsa etkileniyorum. Ben de dahil oluyorum sürece sürekli. Şimdi bir de 2016 senesinin performans değerlendirme dönemi. Çalıştıklarımızın, emeklerimizin karşılığını alacağımız dönemdeyiz. Tam da başka bir ekiple birleştik. Notlar nasıl verilecek çok endişeleniyorum, nasılsa doğum iznine gidecek diye esgeçilirim diye korkuyorum Yöneticim soruyor "bu sene prim alıcak mısın sen ya?" diye. Evet canım bu prim 2016 senesindeki performansıma ait. Ben de 2017 Nisan sonuna kadar fiilen burda olduğuma göre bir dahaki sene de normalde aldığımın 3'te 1'i kadar bir prim bekliyorum hatta. Bunu da mı ben söyleyeyim ben dürteyim... Sonra da stres yapmim kendimi yormayayım uğraş boş yere... Neyse bu sene de hakkım yenmesin de yeter ki, sonrası Allah kerim. Ben gelene kadar kim öle kim kala.


13 Şubat 2017 Pazartesi

27. Hafta Kontrolü

      Geldik çok şükür 27. haftaya. Hatta 2 gün sonra kısmetse 28 olacağız. Ben çok ağır hissetmiyorum hâlâ. Yani adım atamama yürüyememe vs. yok henüz. Sadece eğilip kalkarken zorlanıyorum, yatakta üç hamlede sağdan sola dönebiliyorum ki genelde yorulup sırtüstü kalıyorum sanırım:) Yere çöküp oturduğumda bacaklarım acayip sızlıyor, dizlerim hiç dayanamıyor. Bunun dışında 72 kilo olmuşum. Ama kuzumuz, fındık kurdumuz da 1 kilo 35 gram olmuş. Allahım 300 gramlardan kilolara geldik nasıl bir mucize. Allah isteyen herkese hayırlısıyla nasip etsin inşallah.

      Şeker yüklemesini de yaptırdım ne kadar istemesem, kesinlikle karşı olsam da. Açıkçası ben doktoru yine takmazdım ama şu boğazıma sahip olamayıp hergün muhakkak tatlı bir şey yediğimden kendim de korktum. Ya şeker varsa, bir de yiyosun yemesen neyse, ya bebeğe bir şey olursa diye gittim yaptırdım. Korktuğum kadar zor olmadı. Midem bulanmadı başım dönmedi. Sonuçta da şeker çıkmadı çok şükür. Yani aynı tempoda kaçamak yapabilirim bence :) Evet burdan bu sonucu çıkardım :)

      Bebişimiz geçen muayenede de bu muayenede de tersti. Başı yukarıda ayaklar aşağıda. İkidir de normal doğum yapamayacağım ihtimalini belirtiyor doktorumuz. Ama bu sefer ciddi ciddi övdü sezeryanı. Yani mecbur kalırsak normal doğurturuz ama sezeryanı tercih ederim gibi bir anlayışı var anladığım kadarıyla. Makat geliş olursa tabi ki ben de normal doğurayım diye zorlayacak değilim. Ama bahsettiği 34. haftada hâlâ dönmemiş olursa direk sezeryan gününü belirleriz şeklinde. 34 çok erken değil mi? 40. haftaya 6 hafta var. 1,5 ay nerden baksam. Doğum hikayelerini okuyorum son hafta hatta son gün dönen bebekler bile var. En azından dedim ki sancılarımın başlamasını bekleyelim, bebek kendisi gelmek istediğinde sezeryan yapalım. Yok, çok tehlikeli olurmuş. Kordonu doğum kanalına sarkar da bebek sıkıştırırsa oksijensiz kalabilirmiş. Yani bu bir ihtimaldir, kesinlikle uydurduğunu söylemiyorum ama bence milyonda bir falandır bu ihtimal. Sezeryan kötü bir şey olsa kadın doğumcular kendilerine niye yaptırsınlar, bak sor normal doğuran doktor çok azdır falan dedi. Olabilir, kendi seçimleri ama benim değil. Birisi ameliyat, birisi Allah vergisi bir yetenek. Bu kadar zor olmamalı normal doğurmak. Doğumun kendisini kastetmiyorum, tabii ki oldukça güç. Doktorları normal doğuma ikna etmek bu kadar zor olmamalı. Çok moralim bozuldu. Eve gelince ağladım, eğer bana 34. haftada sezeryan tarihi vermek istesin başka doktora gideceğim. Çok kesin kararım. Eğer 1-2 doktor daha aynı şeyi söylerse ancak o zaman sezeryana ikna olabilirim. Normal olmayan, daha doğrusu doğal olmayan her şeye tepkiliyim bunun sezeryanla da alakası yok. Makyaj yapmam, takma kirpik kullanmam, açıkken postiş kullanmadım kaynak yaptırmadım. Sevmiyorum doğamda olmayan şeyleri var gibi göstermeyi. Doğumda da bebeğime güveniyorum, kendime güveniyorum. Ama doktorlara zerre güvenmiyorum. Ben kendimi mi sakinleştirmeye çalışayım, konsantre olmaya mı çalışayım, doktoru ikna etmeye mi uğraşayım. 

      Kendimi çok üzmemeye çalışıyorum, o zaman gelsin bakarız diyerek geçiştirdim. Üzülmenin faydası yok. İnşallah bebeğim döner, dönmezse de son güne kadar umudumu kaybetmeyeceğim. Ya dönecektiyse, biz erkenden aldıysak yavrumu diye pişman bir şekilde çıkmak istemiyorum ameliyattan. Bu doğum değil çünkü ameliyat bence.

      Sonra hastaneden çıkışta e-bebek'e gidip yatak ve bebek arabası baktık. Adam sadece tek bir arabayı o kadar övdü o kadar övdü ki (fiyatı 2700 TL) başka modellerden hiç haberimiz yok. Diğerlerini de ona kıyaslayıp kötüledi tabi. Mecbur arayışlarımıza devam edeceğiz. Sonra park yataklara bakarken bir tanesi bayağı fonksiyonlu geldi. Joie marka sanırım. Rengini beğenmemiştim ama yeni renk de çıkarmışlar. Bir de mağazada Şubat ayı boyunca hergün bir üründe %28 indirim oluyor. Bu yatakta %50 indirim vardı. normal fiyatı 1200 TL. Bir park yatak takla da atsa benim gözümde kesinlikle o para etmez onu geçsinler bir kere. 600 TL hali de indirimsiz normal ederi gibi geldi, kalitelisi olsun dedik. Beğendik ve aldık. Artık kafamızdan çıksın diye de almış olabiliriz tabi:) En azından büyük toplardan birinin üzerini çizdik. Gelince bakacağım. Normalde 4 yaşa kadar kullanılıyor diyorlar ama ben 2 yaşından sonra kendi odasına geçirmeyi düşünüyorum kısmetse. O zaman da güzel bir oda döşeyeceğim. O zamana kadar idare etsin bizi yeter.

      Dün de ne olduysa dinlenelim film izleyelim diyorduk. Sonra kahvaltıdan sonra deli dürtmüş gibi önce evdeki puzzle'ları bir halledelim dedik. Nereye koyacağımızı bilemiyoruz, ne yapacağımızı bilemiyoruz. Yaptık kaldırdık ama yer kaplıyor boşuna. Çıkarttık hepsini. Hangileri çerçeveletilecek seçtik. Hepsinin arkasından bantladık. Artık dağılamazlar en azından. En kısa sürede bir tane salona, bir tane mutfağa bir de koridora çerçeveleteceğiz kısmetse. Adı konuldu ya gerisi kolay. Sonra eve taşındığımızdan beri her banyoyu kullanışımızda duşakabin su akıtıyordu. Eşim sağolsun bütün gün onunla uğraştı herhalde. Ben de müstakbel çocuk odamızdaki dağınıklığı azaltmak için gereksiz gördüğüm her şeyi çöpe attım. Kalanları da olabildiğince güzel yerleştirdim. Daha derli toplu oldu, ne zamandır aklımdaydı. Şimdi park yatak geldiğinde orada açacağız kokusu çıksın diye. Yer açılmış oldu. Ama bu ev bize çok gitmez taşınırız gibime geliyor. Hele ki ben çalışacağım dersem çocuğa kayınvalidem bakacak olursa. Bir de ona yatak alacağız. Nereye sığacak bu kadar eşya bakalım.

      Allah biliyor ya kendi bebeğimi kendim büyütmek istiyorum, hiç istemiyorum başkasının bakmasını. Kayınvalidem, annem de olsa ben değilim başkası. Evde çekirdek aile dışında birisinin sürekli yaşayacak olması, onun düzeni benin düzenimin farklı olması, kırmadan istemediklerimi belirtmeye çalışmak. Ayy düşündükçe bile afakanlar basıyor. Bir de kayınbiraderim var tabi. Annem bizde bebek bakıyorken onun okulu tatil olduğunda Gölcük'e gidemeyeceğine göre o da bizimle kalır herhalde. Tam curcuna. Neyse bunları da düşünmemeye çalışacağım. Stres stres nereye kadar. Bunları da bebek doğup ücretli ve ücretsiz izinlerim bittiğinde düşüneceğiz. Sonuçta maddi bir tablo da var. Bakalım gücümüz yetecek mi benim çalışmamama. Belki ikinci evladımızı kucağımıza aldığımızda hayallerim gerçek olur. Sonuçta fedakarlık yapmadan bir şeyler olmuyor hayatta. Ama bu konuda sadece kendim değil yavrum da fedakarlık yapıyor olacak. Sadece bu düşündürüyor beni...

9 Şubat 2017 Perşembe

Şubat Ayından Beklediklerim


   
      Hayallerim yolu biliyor ama ben henüz hayallerimin ne olduğunu bile bilmiyorum malesef. Bu ay şunları yapsam ay bittiğinde benden mutlusu olmaz:

      * Aklımı en çok meşgul eden bebek arabası ve park yatak seçeneklerini incelemek istiyorum. Bu ay en azından çıkıp piyasada ne var ne yok bakınsak yeter bana şimdilik.

      * Bebek için gerekli olan kıyafet ve diğer ekipmanın bir kısmını daha toparlamak.

      * En az 2 film izlemek. Film seçimlerimiz biraz anlık oluyor. Eşimin daha önceden altyazılarını vs. ayarladığı filmlerden seçiyoruz. Özellikle belirtemiyorum o yüzden.

      * Elimdeki kitaptan hergün 10 syf. okumak. En azından.

      * Her akşam en az yarım saat yürümek. Sayacağım kaç akşam yürümüşüm diye. Hiç değilse günde 5bin adım diyeyim.

      *  Bir misafir ağırlamak ya da bir arkadaşımı ziyarete gitmek. Zaten bir elin parmağını geçmeyecek kadar arkadaşımız var, onlarla da bağı koparmayalım lütfen bir zahmet.

      * Bir akşam dört başı mamur bir sofra kurmak. Mümkünse misafiri yemekli ağırlamak. Bunu da çok istiyorum, kendimi geliştirmek için. Yemek yapmayı seviyorum ama değişik yemekler aklıma gelmiyor bir türlü. Hep bildiğim tarifler etrafında dönüyorum.

      * En az bir kez daha önce hiç denemediğim bir tatlı yapmak. Bu da aynı şekilde. Sonra misafir gelince değişik bir şey yapayım diyorum, bu sefer hep ilk defa yaptığım tariflerle misafir ağırlamaya çalışıyorum. Gereksiz stres.

      * Tatlım güzel olursa apartmandaki zaten az olan (bizden başka iki aile yaşıyor) komşularımıza ikram etmek. Bu vesileyle muhabbet kurmak. Asosyalliğimden nefret ediyorum, kırmaya çalışmam lazım.

      * Eh mutfağa girmişken bir de tarif defterimi düzenleyeyim. Yeni denediğim ve beğendiğim tarifleri ekleyeyim.

      * En az bir kez yoğurt yapmaya çalışmak. Bu sefer tutsun inşallah.

      * Telefon hafızamı temizlemek. Bebek gelmeden bunu kesin halletmem lazım. Sonra vaktim olmayacak biliyorum, tost makinesi ya da ütüyle fotoğraf çekmeye çalışmayayım sonra:)

      * Eve bir ayna asmak. Artık odamızdaki bölünmüş aynalara sığmıyorum, sırf bu yüzden hamileliğimde doğru düzgün bir fotoğrafım olmayacak nerdeyse. Sonra da eşimle fotoğraf çekilmek istiyorum. Henüz hiç yok ben hamileyken birlikte fotoğrafımız :( İnsan hayatında kaç kere hamile olur ki. Ühü.

      * Bu bloğu da wordpresse taşımak istiyorum. Bunu da yeni farkettim ama istediğim şekilde formatını bir türlü düzeltemedim. Anladım ki beni wordpress paklayacak. Bunu farkedebilmek de bir şey bence:)

      Bu kadar yeter. Kaç madde olmuş bile! Zaten Şubat dediğin kaç gün Allasen. Ne kadarını gerçekleştirsem kâr bana. Güneşli günler gördükçe içim umut doluyor, hep ondan bu planlar.

3 Şubat 2017 Cuma

Ocak Ayı Geride Kaldı

   

      Ayın ilk günü uzun zamandır ilk kez bir filmi sinemada izledik. Dağ II filmi. Değdi mi değdi, hatta #izleyin #izletin diye not düşmüşüm. Malum o sıralar her yerde terör eylemleri de vardı. İnsanın kendisine ve ülkesine güveni geliyordu. Yine olsa yine izlerim.

      Bebişimiz 22. haftadan 26. haftaya geldi. Onun yaşadığı gelişimi tarif bile edemem. İnsan oluyorsun 9 ay içerisinde ve bunun bir ayı geçmiş aman yarabbi! Mesela daha çok fazla hissedemiyordum bu ayın başında. Ama şimdi dışardan bile görünüyor, elimizi koyduğumuzda oldukça güçlü vuruşlar hissediyoruz. Ben de büyüyüyorum tabi, son durumda 69-70 arasındaydım geçen hafta tartıldığımda. Eve hâlâ baskül alamadık, doğurmamı bekleyeceğiz sanırım.

      Çok karlı birkaç gün geçirdik ve o en karlı zamanlarda biz türlü macera yaşayarak okula gittik. Ben finallerimi ve tezimi verdim. Böylece yüksek lisanstan mezun oldum çok şükür. O sayfayı da böylece kapattık şimdilik.

      Ve 2 kez yoğurt yapma girişiminde bulundum. İkisi de hüsran. Yani zaten şartları zorluyorum, ilk önce günlük süt ve pastörize yoğurttan yapmaya çalıştım. 5 saat mayaladım bekledim, olmadı. Çok üzüldüm sütü çöpe atacağım diye. Sonra gözünü sevdiğimin internetinde fırınlayın demişler öneri olarak. Fırını ısıtıp sabaha kadar içinde bıraktım ve olmuştu! Tadı çok yoktu ama yoğurt yani sonuçta. Sonra 2. denemem kendi yoğurdumun mayası ve pastörize sütle oldu. Onu da fırında tutturdum ama tadı yoğurttan başka her şeye benziyor. Bu konuda kendimi geliştirmeye çalışıyorum henüz.

      Kürk Mantolu Madonna'yı bitirip "Ulusların Düşüşü" kitabına başladım. İki konusunda uzman yazar oturmuş, gelişen ülkeler aldı başını gitti de siz neden gidemediniz diye kafa kafaya vermiş anlatmışlar. Malum bu ara ben de kafayı bu konuyla yediğimden hemen aldım okumaya başladım. Biraz ağır ilerleyecek gibi geldi şimdiden. Bittiğinde de yorumlarımı yazarım.

      Akşamları yarım saat bir saat gücüm ne kadar yeterse yürüyüşler yapmaya başladım. 10bin adıma ulaşmaya çalışıyorum gün içinde. Doğum yaklaştıkça hazırlıkları hızlandırıyorum. Şaka maka 3 ay sonra hadi doğur diyecek doğa bana. E anam ben günde 16 saat oturup 8 saat yattım nasıl doğurayım diyemem ki! Mecbur o narin totomu kaldırıp hareket etmeye gayret ediyorum.

      Bu ay maaşımızı en düşük vergi kesintili haliyle aldığımızdan zam almış gibi bir coşku oldu. Geçen ay birikimlerimi altın, dolar, borsa ve euro'ya yayarak yapmaya karar vermiştim. Al-sat şeklinde kısa vadeli yatırımlar yapamıyorum, o yüzden uzun vadeli alıp kenara atayım, TL'de duracağına yavaş da olsa artar en azından diye umarak hareket ediyorum. TL bazlı birikimler eşimde duruyor, geri kalanla ben kafama göre deneme yanılmalar yapıyorum çok şükür. Zaten ev de aldığımızdan pek bir şey de kalmadı açıkçası :)

      Hep aynı şeyleri söylememek için aslında değinmeyecektim ama bu hafta beni çok meşgul eden bir konu daha var. Çalıştığım katta bir ekipten arkadaş doğum iznindeydi. İki gün önce baktım sabah gelip oturmuş. Yanına gittim sarıldık falan. Nasıl geçti nasılsın dedim, hiç iyi değilim ya şimdiden pişman oldum şu masaları görünce dedi. Bebek nasıl dememle başladı ağlamaya. Ki bu ikinci bebeği, daha önce de yaşamış ve alışmıştı bu sürece. Tüm gün çok kötüyüm çok kötüyüm diyerek ve evi arayarak geçirdi. Bir süredir beynimde arkadalara itmeye çalıştığım konu yine çıktı geldi önüme. Ben ne yapacağım? Bırakmaya karar verirsem bari kolay atanacak bir bölüm okuyayım evdeyken dedim. Biraz araştırdım ama tabii ki bir yere varamadım. Şu konuda henüz benimle aynı yerlerden geçip mutlu sona ulaşan bir serüvene rastlamadım. Yana yakıla arıyorum bak ben böyle yaptım tavsiye ederim diyen bir süper anne!

      Son olarak da uzun zamandır dokunmadığım bir puzzle'a giriştim. Muhtemelen doğumdan sonra bu saydıklarımdan hiçbirini yapamayacağım uzuuun bir süre. O yüzden elimden geldiğince son günlerimi güzel değerlendirmeye çalışıyorum ki gözüm kalmasın sonra. Sadece kendime katkısı olacak kaynaklara ulaşmakta zorlanıyorum. Benim dünya görüşümü genişletecek, bak böyle şeyler de var ben yapıyorum sen de yapabilirsin diye fikir verecek kaynakları bulamıyorum. Yanlış yerlerde arıyorum sanırım. İnsan kendi bildiğiyle bir yere kadar gelebiliyor. Akıl akıldan üstündür. Başka hayatları okuma öğrenme aşkım bundan kaynaklanıyor işte. Bu aydan bu kadar. Ömür defterine 31 sayfa daha eklemişiz, dile kolay...