Bir haftasonunu daha devirdim gitti. Cumartesi günü benim "özledim"lerime dayanamayıp sözlüm geldi. Sinemaya gittik, oturduk, gezdik. Mecburen sürekli dışardayız. Evlenince hiç dışarı çıkmak istemeyeceğim diyorum artık. İnsanlar akın akın alışveriş merkezlerindeler. Sürekli bir şeyler alıyorlar. Çılgınlık... İhtiyaç olup olmaması değil de, vakit var para var yapacak bir şey yok hadi alışveriş yapalım. Şu güzelmiş, pahalıymış ama o kadar çalışıyorum boşa mı çalışıyorum deyip alıyorlar da alıyorlar. Bu davranış yüzünden o kadar çalışıyorlar. O çalışmanın stresini atmak karşılığında mutlu olmak için harcıyorlar. Çılgınca bir kısırdöngü. Bunun bir parçası olmayı kesinlikle istemiyorum. İstanbul giderek karışık bir yer oluyor, insanlar normal değiller. Yolda düşüp kalsanız kimse hakikaten dönüp bakmıyor. Birisi tekme tokat girişse yanınızdan görmezden gelen milyonlar geçebilir. Size çarpıyorlar ama ağaç ya da direğe çarpmaktan farksız onlar için. Birisine yol vermek falan gibi şeyler yaparsanız buralı olmadığınız hemen anlaşılır zaten...İnşallah çocuklarımı burada yetiştirmek zorunda kalmam. Güvenip dışarı oynamaya bile yollanmaz ki:(
Efkar, özlem.. Sabahları uyanmak bile istemiyorum. Düşünmemek için dün tüm gün dizi izledim. Düşünmek bana üzüntüden başka bir şey getirmiyor. Sevdiğim insanların hepsinden uzağım. Bazı sevdiklerim de artık eskisi gibi değil bana üzüntüden başka bir şey vermiyorlar. Sözlüm geliyor ama o gün nasıl geçti anlamadan bitiyor ve geri gidiyor. Yine aynı yerdeyiz yine özlüyoruz. Sabah 5te binip geldi Bolu'dan. Sırf bir saat daha fazla görüşelim diye. Ama bir saat de yetmiyor. Ben zaten ayrılma zamanına yaklaştıkça başlıyorum, yine gideceksin yine özleyeceğiz demeye:( Daha kapıda ayrılırken o gün hiç yaşanmamış gibi özlüyorum. Yapacak bir şey yok:(
Sürekli çözüm arıyorum. Ağaç değiliz ki sonuçta, olduğumuz yeri sevmiyorsak değiştirebiliriz değil mi? Ama öyle olmuyor işte. Bugün değil de gelecek düşüncesi var ya sürekli. Oysa ki bugünü kurtarıyor mu kurtarıyor, yarını bırak yarına çıkarsan o zaman düşün değil mi... Söz, bir sene sonra nişan, bir sene sonra düğün. Neden? Çünkü okuyor bekleyeceğiz. Okusun, ben çalışıyorum. Kuru ekmek yeriz ama akşam eve koşarak gideriz. Bu kadar acıya ne gerek var. Ama olmaz tabi. Ben burdan kalkıp Bolu'ya gitsem bir iş kursam ya da bir işe girsem biz evlensek olmaz tabi. Çılgınlık olur çünkü. Normali böyle bekleyip acı çekmek. Biz de süper normal olduğumuza göre neyimize çılgınlıklar yapmak.Pff.
Neyse yine bir yere varmayan düşünceler. Yine aynı masada oturuyorum. Çaresizce çıkar yolu çözüm arıyorum. Bu içten gelen bir şey sanırım. Yani içten mutlu değilsen başkasına hediye gibi gelecek bir hayat bile bir anlam ifade etmiyor. Allah herkese kolaylık versin. Herkesin derdi bambaşka.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder